3 Nisan 2010 Cumartesi

Fethi Naci






Türk yazar ve eleştirmen Fethi Naci, 83 yıl önce bugün dünyaya geldi

İsmail Naci Kalpakçıoğlu, Fethi Naci adını 1953'ten sonra yazdığı eleştirilerde kullanmaya başladı.Fethi Naci, (asıl adı İsmail Naci Kalpakçıoğlu) (d. 3 Nisan 1927,Giresun - ö. 23 Temmuz 2008, İstanbul). Türk yazar ve eleştirmen.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitirdi. 1940 yılından itibaren çeşitli ve dergilerde, şiir ve öyküleri yayımlandı. Fethi Naci adını 1953'ten sonra yazdığı eleştirilerde kullanmaya başladı. 1965'de Gerçek Yayınevi'ni kurdu. Yayınevinde başlatılan "Yüz Soruda" dizisi büyük ilgi gördü. Türk edebiyatına özellikle eleştirileriyle büyük katkılarda bulundu.



 İnsan Tükenmez (1956)
Gerçek Saygısı (1959)
Azgelişmiş Ülkeler ve Sosyalizm (1965)
Emperyalizm Nedir? (1965)
Azgelişmiş Ülkelerde Askeri Darbeler ve Demokrasi (1966)
Kompradorsuz Türkiye (1967)
100 Soruda Atatürk'ün Temel Görüşleri (1968)
On Türk Romanı (1971)
Edebiyat Yazıları (1976)
100 Soruda Türkiye'de Roman ve Toplumsal Değişme (1981)
Eleştiri Günlüğü (1986)
Bir Hikâyeci: Sait Faik-Bir Romancı: Yaşar Kemal (1990)
Gücünü Yitiren Edebiyat (1990)
Roman ve Yaşam (1992)
Eleştiride 40 Yıl (1994)
40 Yılda 40 Roman (1994)
Reşat Nuri'nin Romancılığı (1995)
50 Türk Romanı (1997)
Şiir Yazıları (1997)
60 Türk Romanı (1998)
Kıskanmak (1998)
Sait Faik'in Hikâyeciliği (1998)
Yaşar Kemal'in Romancılığı (1998)
Yüzyılın 100 Türk Romanı (1999)
Dönüp Baktığımda (1999)

Kaynak: Vikipedi

Marlon Brando


Marlon Brando
Marlon Brando 1963.jpg1963'te Marlon Brando
Doğum adıMarlon Brando, Jr.
Doğum3 Nisan 1924
Omaha, Nebraska
Ölüm1 Temmuz 2004
Los Angeles, Kaliforniya
Resmî sitesihttp://www.marlonbrando.com/
Akademi Ödülleri
En İyi Erkek Oyuncu
1954 
On the Waterfront
1972 
The Godfather
BAFTA Ödülleri
En İyi Erkek Oyuncu
1953 
Viva Zapata!
1954 
Julius Caesar
1955 
On the Waterfro
Marlon Brando (3 Nisan 1924 - 1 Temmuz 2004) 20. yüzyılın en önemli sinema oyuncusu olarak gösterilen, Oscar kazanmış Amerikalı aktör. Küçük yaşta tiyatroya başlamış olan aktör,New York'ta Lee Strassberg, Elia Kazan ve Emir Zahirovic'den senelerce oyunculuk dersi almıştır. Ancak kendisi üzerinde en önemli etkiyi Stella Adler'in (dolaylı olarak ünlü Rus tiyatrocu Stanislavski'nin) yapmış olduğunu ısrarla belirten Brando, Actors Studio'nun kurucularından olmasa da 1952'den itibaren stüdyonun dünya çapında ün kazanacağı dönemde başında bulanan Lee Strasberg'in kendini hocaların hocası gören kibirli tavrı karşısında hep muhalif olmuştur. Oyunculuk hayatı üzerinde, bir zamanlar Henry Fonda'yı sahnelere kazandıran tiyatrocu annesinin etkisi olduğunu da yadsımaz. "Hala Hollywood'da bulunmamın tek nedeni parayı reddedecek ahlaki cesaretimin olmayışıdır" diyecek kadar cesur, 1974'te The Godfather filmiyle aldığı Oscarı reddedecek kadar da asi biriydi. 2. Oscarını Amerika'nınKızılderililere karşı uyguladığı politikayı protesto etmek için ödülü almaya dahi gelmemiştir. On the Waterfront (Rıhtımlar Üzerinde) ile gerçekleştirdiği performansla tüm zamanların en iyi oyuncularından biri olduğunu kanıtladı; ama Brando'nun yakın dostu Elia Kazan'ın da bu başarıda rolü vardı. Elia Kazan film için başta Frank Sinatra ile anlaşmış olmasına rağmen, yapımcı Spiegel'in de etkisiyle Brando'yu başrole koymuştur. Kült filmler arasına giren bir diğer filmi ise "Last Tango in Paris"'te Bertollucci ile çalışmıştır. Brando ülkesinde Kızılderili ve siyahların hakları için aktif olarak çalışmış, bu yollarla pek çok düşman edinmiştir. Oğlunun mahkemesinde kendisini 'ateist' olarak tanımlasa da, dini inancı bulunduğunu hayatının akışında pek çok yerde belirtmiş, özellikle kızılderili manevi inançlarına kendini yakın hissettiğini belirtmiştir.

ROL ALDIĞI FİLMLER 

Kaynakça 

2 Nisan 2010 Cuma

Giacomo Giralomo Casanova



Özgeçmişi 

Casanova 1725'te Zanetta Farussi ile Gaetano Giuseppe Casanova aktörlerinin oğulları olarak Venedik'te doğar. Casanova soyadını biyolojik babasından değil, annesinin kocasından almıştır. Gerçek babası Michele Grimani olarak bilinen Patrik ailesinin bir üyesiydi ve bir zamanlar ikisinin de çalışmış olduğu San Samuele tiyatrosunun sahibiydi. Aile çocuklarına çok ilgi gösterdi. (Casanova 6 çocuktan en büyüğüydü-Francesco (1727) evlilik dışı dünyaya gelmişti, diğer 4 çocuk Giovanni Battista (1730), Faustina Maddalena (1731), Maria Maddalena Antonia Stella (1732) ve Gaetano Alvise (1734) Gaetano'nun çocuklarıydı) Casanova'nın kendisi birçok evlilik dışı çocuğa babalık yapardı ama kendi anne babası gibi onlara gereken ilgiyi hiçbir zaman vermedi.
Gaetano 1733'te ölmeden önce Grimanis'e ailesine bakması için yalvarması Casanova'nın Padua'da yatılı bir okula gönderilmesinin nedeni olur. Böyle bir zamanda sadece orta veya üst sınıf bir ailenin oğlunu okula göndermesi normal karşılanan bir durumdur. Bir öğrenci olarak müthiş bir sabır gösterir ve kısa zamanda öğretmenin gözdesi olur, normalde hazırcevap, bilgiyi şiddetle arzulayan ve sürekli meraklıydı. Karşı cinsiyetle ilk burada iletişime geçti; 11 yaşındayken öğretmenin kızı bir anda ona ilk cinsel doyumunu (orgasm) verdi. 16 yaşında Hukuk doktorasını aldığı Padua Üniversitesi'nden ahlak felsefesi, kimya, matematik ve hukuk dersleri gördü. Şiddetle eczacılığa ilgiliydi; hevesli ve çoğu zaman içgüdüsel olarak iyi bir doktor olmasına karşın eczacılıkla ilgili bir kariyer yapmaması içinde kalmış bir üzüntü olmuştur.
Bir seven olarak Casanova'nın başarılı olmasındaki neden, 18. yüzyılda, kendi zevkine düşkün olduğu kadar karşı cinsin kendisinden keyif alması için özen göstermesidir. Ayrıca kendisinin ayartılmış olmasından hoşnutluk duyardı; çoğunlukla muhteşem bir baştan çıkartıcı, kendisini kadınları arzu etmedeki sembol olarak görmeyi tercih ederdi. Takip ettiği güzel kadınları sevdiğine inanırdı ve onun zamanı için anormal bir şekilde, onlara eşit, aynen sevgili arkadaşları gibi muamele edip hadiseleri bittikten sonra ise uzun süre boyunca arkadaş kalırdı. Sırf deneyim olsun diye birkaç erkekle de yattı ve yaşamı boyunca travestisme ilgisi vardı. Zührevi hastalık ve kumar, hayatında göze çarpanlardan sadece ikisiydi. Kumar yüzünden bir sürü şansı hem kazandı hem kaybetti; Paris'te bir devlet piyangosu başlatarak zengin oldu, ama parasını bir ipek fabrikasına yatırarak kazandığı tüm parayı kaybetti.
Casanova, sayısız yolculuğunda, Papa Clement XIII, Büyük Catherine (Katrin, Katerin), Büyük Frederick (daha sonrada güzel bakışlarına yorumda bulunan), Madame de Pompadour, Fransızca öğretmeni Crebillion, Voltaire, Benjamin Franklin gibi daha birçok tarihsel figürle karşılaşır. Mozart'ın Don Giovanni galasında mevcut bulunmuş ve büyük bir olasılıkla Lorenzo Da Ponte'nin opera kitabında son dakika düzeltmeleri yapmıştır. Casanova işadamı rolünü aldığı halde, diplomat, casus, politikacı, filozof, sihirbaz ve yazardır aynı zamanda. Yirminin üzerinde kitap ve çok sayıda oyun, (Polonya'nın kuşatmasını ve tarihini anlatan çevirisi- "Istoria della tubolenze della Polonia") hayranlıkla beğenilir. Hazırcevaplık, sosyal büyü ve paranın kendisine bedavaca verilmesi yaşamının büyük bir kısmını kaplar.

Kaynakça 

Günün seçkin resmi



Royal Avenue, Belfast
Royal Avenue, BelfastAntrim
(Fotokrom, Detroit Publishing Co., 1890-1900 yılları arası)
Üreten: Detroit Publishing Co.

Sabahattin Ali

ikipedi, özgür ansiklopedi

Sabahattin Ali
Sabahattin ali.jpg
Doğum25 Şubat, 1907
Eğridere, Gümülcine Sancağı (Bugün Ardino, Bulgaristan)
Ölüm2 Nisan, 1948 (41 yaşında)
Kırklareli
Cinayet
MilliyetTürk
MeslekŞair, Öykücü,
Romancı, Çevirmen
İlk eseriDağlar ve Rüzgâr (1934)


25 Şubat 1907'de Edirne Vilayeti'nin Gümülcine Sancağı'na bağlı Eğridere kazasında doğmuştur. Babası piyade yüzbaşısı (Cihangirli) Selahattin Ali Bey'in görev yerlerinin sık sık değişmesi dolayısiyla, ilköğrenimini İstanbul, Çanakkale ve Edremit'in çeşitli okullarında tamamlamıştır (1921) Edremit'e göçtüklerinde bölge Yunan işgalinde olduğu için emekli olan babası aylığını alamamış ve aile çok zor günler geçirmiştir. İlkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı olarak Balıkesir Öğretmen Okulu'na giren 
Sabahattin Ali, beş yıl burada okumuş, daha sonra İstanbul Öğretmen Okulu'nda mezun olmuştur (1926). Bir yıl kadar Yozgat'ta ilkokul öğretmenliği yapmış,Millî Eğitim Bakanlığı'nın açtığı sınavı kazanarak Almanya'ya giderek iki yıl orada okumuştur (1928 - 1930). Yurda döndükten sonra Aydın ve Konya ortaokullarında Almanca öğretmenliği yapmıştır.
Hayatı
 [değiştir]

Konya'da bulunduğu sırada, bir arkadaş toplantısında Atatürk'ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla tutuklanmış (1932), bir yıla mahkum olarak Konya ve Sinopcezaevlerinde yatmış, Cumhuriyetin onuncu yıldönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuşmuştur (1933). Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara'ya giden Sabahattin Ali Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurarak yeniden göreve alınmasını istemiştir. Dönemin bakanı Hikmet Bayur'un "eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesini" istemesi üzerine Varlık dergisinde "Benim Aşkım" adlı şiirini yayımlayarak (15 Ocak 1934) Atatürk'e bağlılığını göstermeye çalışmıştır. Aynı yıl Bakanlık Neşriyat Müdürlüğü'ne alınmış, Ankara II. Ortaokul'da öğretmenlik yapmıştır. 16 Mayıs 1935 günü Aliye Hanım ile evlenmiş, 1936'da askere alınmış, 1937 Eylülünde kızı Filiz Ali dünyaya gelmiştir. Yedek Subay olarak askerliğini Eskişehir'de tamamlamış, 10 Aralık 1938 de Musiki Muallim Mektebi'nde Türkçe öğretmeni olarak göreve başlamıştır. 1940 yılında tekrar askere alınmış, askerliğini yaptıktan sonra Ankara Devlet Konservatuarı'nda Almanca öğretmenliği yapmıştır (1941 - 1945).
"İçimizdeki Şeytan" romanı milliyetçi kesimde büyük tepki toplamıştır. Nihal Atsız'ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık dava açmış, dava sırasında çok sıkıntı çekmiştir. 1944 yılında davayı kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamamıştır. Olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça görevinden alınmış, İstanbul'a giderek gazetecilik yapmaya başlamıştır (1945). Ancak fıkra yazdığı La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri, Tan olayları sırasında tahrip edilince işsiz kalmış, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkarmıştır (1946 - 1947). Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaşmış, dergilerin isimlerindeki Paşa ifadesiyle "Milli Şef" İsmet Paşa ile alay edildiği iddiası ile kapatılmış, yazılar ve yazarları hakkında kovuşturmalar açılmıştır.Sabahattin Ali dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yatmış, karşılaştığı baskılardan bunalmıştır. Ali Baba dergisinde yayımladığı "Ne Zor Şeymiş" başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi".
Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşakapısı cezaevinde üç ay yatmıştır. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başlamış, işsiz kalıp, yazacak yer bulamamıştır. Yurt dışına gidebilmek için pasaport almak istemiş, alamamıştır. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı da bulamayınca Bulgaristan'a kaçmaya karar vermiş fakat para karşılığı anlaştığı Ali Ertekin adlı kaçakçı tarafından Jandarma karakolunda katledilmiş[1] daha sonra da cesedi 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında şaibeli bir şekilde bulunmuştur. Sabahattin Ali'yi öldürdüğünü itiraf eden ve CHP üyesi ve Milli Emniyet mensubu olduğu iddia edilen Ali Ertekin, dört yıla hüküm giymiş; fakat birkaç hafta sonra çıkartılan aftan yararlanarak serbest kalmıştır.[2]

[değiştir]Edebi kişiliği

Sabahattin Ali yazı yaşamına şiirle başlamış, hece vezniyle yazdığı ve halk şiirinin açık izleri görülen bu ürünlerini Balıkesir'de çıkan ve Orhan Şaik Gökyay tarafından yönetilen Çağlayan dergisinde yayımlamıştır (1926). Servet-i Fünun, Güneş, Hayat, Meşale gibi dergilerde de yazan (1926 - 1928) Sabahattin Ali, bu arada öykü de yazmaya başlamış, ilk öyküsü "Bir Orman Hikayesi" Resimli Ay'da yayımlanmıştır (30 Eylül 1930). Toplumsal eğilimli bu öyküyü Nazım Hikmet, şu sözlerle okurlara sunmuştur: "Bu yazı bizde örneğine az tesadüf edilen cinsten bir eserdir. Köylü ruhiyatının bütün muhafazekâr ve ileri taraflarını, iptidaî sermaye terakümünü yapan sermayedarlığın inkişaf yolunda köylülüğü nasıl dağıttığını ve en nihayet, tabiatın deniz kadar muazzam bir unsuru olan ormanın muğlak, ihtiraslı hayatını, kımıldanışların zeki bir aydınlık içinde görüyoruz".
Sabahattin Ali'nin halk şiirinden esinlenerek yazılmış şiirlerini içeren Dağlar ve Rüzgâr (1934) adlı kitabı yazın çevrelerinde ilgi uyandırmış, örneğin Yaşar Nabi, Hakimiyeti Milliye'de şu övücü satırları yazmıştır: "Bu kitabın mümeyyiz vasfı halk edebiyatı tarzında bir deneme teşkil etmesidir. Sabahattin Ali'nin tecrübeli muvaffak neticeler vermiş. Ve bize, şiirleri doğrudan doğruya bir halk şairi elinden çıkmamış olduklarını hissetirmekle beraber, o tanıdığımız ve sevdiğimiz samimi edayı tattırabiliyor. Komplike imajlardan kaçınılmış olması, bu şiirlere büyük bir sadelik vermiş. Ancak, Sabahattin Ali, bu kitabından sonra şiirle ilgilenmemiş, sadece öykü ve roman yazmıştır. 'Leylim Ley', 'Aldırma Gönül' gibi halk dilinden yararlanarak yazdığı şiirler herkes tarafından bilinir.

Eserleri [değiştir]

Şiir [değiştir]

Bestelenen Şiirleri [değiştir]

Öykü [değiştir]

Oyun [değiştir]

Roman [değiştir]

Çeviri [değiştir]

Kaynakça 

HERŞEYİMSİN

Sen; benim vazgeçilmezimsin.
Geceler boyu düşlediğim,
Rüyalarımı şiirlerle süslediğim
Su gibi aş gibi.
HERŞEYİMSİN !
Sen; benim tek tutuklu yanım,
Yıllar boyu sürgünlerim.
İçimden söküp atamadığım mahpusluğum,
Hürriyetim, kana kana içtiğim suyum.
HERŞEYİMSİN !
Sen; benim yüreğimde hiç bitmeden kanayan,
Bir ömür dermanı bulunmayan.
İçimde her an ağladığım yanım,
Canım, kanım, tek varlığım.
HERŞEYİMSİN !
Sen; benim umutlarımın kadını,
Düşlerimin tek sultanı.
Unutamadığım atamadığım,
Hayattaki en tatlı yanım.
HERŞEYİMSİN !

VARLIĞIN YETER

GELMİYORSA BANA SENDEN BİR KELAM
SİTEMİM YOK SANA VARLIĞIN YETER
NE BİR ŞİKAYET VAR NE DE BİR EVHAM
SEVDİRMEN DEĞİL Mİ EN BÜYÜK SELAM

SENİ ANDIĞIMDA GONCA GÜL TÜTER
HASRET-İ ATEŞİN SÖNMESE BİLE
SENİ SEVİYORSAM TEVEKKÜL YETER
NASİB-İ VUSLATIN GELMESE BİLE